Hürcan Bulur’un hayatı; adalete, insanlığa ve geleceğe umut olmaya adanmış eşsiz bir yolculuktu.
Hürcan Bulur (Hür Çocuk), 16 Ekim 1997’de Mersin’de dünyaya geldi. Daha çocukluk yıllarından itibaren yardımseverliği, duyarlılığı ve adalet arayışıyla dikkat çeken olgun ve duyarlı bir gençti. Haksızlıklar karşısında sessiz kalmaz, iyiliğin gücüne inanırdı.
Henüz ilkokul üçüncü sınıfta, okul yıllığının “Gelecek Hayallerim” bölümüne arkadaşları somut dileklerini yazarken, Hürcan el yazısı ile şu cümleyi yazmıştı: "Ozon tabakasının kapanması ve herkesin mutlu yaşaması"
Bu sözleri, onun daha o yaşta ne kadar büyük bir vicdan ve vizyona sahip olduğunu ortaya koyuyordu. O, yalnızca kendi geleceği için değil, insanlık için daha iyi bir dünya hayal eden biriydi.
Küçükken sorulan “Büyünce ne olacaksın” sorusuna bilindik klasik cevaplar yerine hep “büyüyünce karar vereceğim” diyerek herkesi şaşırtıyordu.
Hürcan, okula başlamadan önce izlediği çizgi film karakterlerini çizerek resim yeteneğini kendi kendine geliştirdi. Ortaokuldaki Resim Öğretmeni Turgay Yılmaz, onun yeteneğini fark ederek, çok yetenekli olduğunu ve mutlaka bu alanda eğitim alması gerektiğini, başka alanda eğitim alırsa çok üzüleceğini söyleyerek bu alana yönlendirmek için özel bir çaba harcadı.
Ancak Hürcan, yalnızca sanatla ilgilenmiyor, dünyanın geleceği için de kaygı duyuyordu. Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi ve Türkiye'nin çölleşme tehlikesi üzerine kafa yoruyordu. İlkokul öğretmeni Fatma Terzi, Hürcan’ın resim yeteneğini biliyordu hatta bu konuda teşvik ediyordu ama o özellikle bilim adamı olacağını düşünüyordu.
Üniversite öğrenciliği döneminde Amerika’daki bir oyun firmasına karakter çizimleri yapıyor, uluslararası bağlantılar kuruyordu. İngilizcesi mükemmeldi ve istese yeteneğini kullanarak kendi kariyerini büyük fırsatlarla şekillendirebilirdi. Ancak parasal hırsları yoktu; onun tek amacı, insanlık adına faydalı şeyler üretmekti.
Çevre bilinci, eşitlik duygusu, adalet arayışı ve toplumsal sorumluluğu; onu sıradan bir genç olmaktan çok daha öteye taşıdı. Tüm insanların eşit haklara sahip olduğu, yokluğun ve yoksulluğun olmadığı, adaletin hüküm sürdüğü bir dünya hayal ediyordu.
Ne yazık ki Hürcan, 26 yaşında, sorumsuzca yetiştirilmiş, şımarık bir züppe tarafından hayattan koparıldı. Kudretli iş adamı Bekir Sağlamyürek’in şımarık yetiştirdiği oğlu Özer Sağlamyürek, olaydan 10 gün önce aldığı Tesla marka aracıyla hız sınırının 50 km olduğu Batıkent Bulvarı’nda aşırı hızla ve makas atarak ilerlerken, Hürcan’ı yaya geçidinde görmesine ve aracının uyarı vermesine rağmen frene basmayarak 140.96 km hızla çarptı. Çarptığı anda dahi frene basmayıp hızını arttırdı. Muhtemelen kaçmayı düşündü ancak kaçamayacağını anlayınca frene basıp durdu. 39 metre boyunca sürükleyerek, göz göre göre onu hayattan kopardı.
İlk duruşmada Hürcan’ın halasının, katilin annesine “Yetiştirdiğiniz evladınızla gurur duyun” demesi üzerine; şu cevabı verdi "Oğlunuz da kulaklık takıp ölmeseydi".
Bu cümle, vicdanın ve empati duygusunun nasıl yitirilmiş olduğunu gözler önüne serdi.
Olayın yaşandığı gün, katilin babası Bekir Sağlamyürek, yanındaki kalabalık bir grupla hastaneye geldi. Kartvizitini uzatarak kendini tanıttı ve utanmadan, soğukkanlılıkla "Ne gerekiyorsa yapabilirim" dedi.
Hürcan’ın kaybından sonra görüşme talepleri kabul edilmedi. Ancak ısrarları üzerine bir görüşme yapıldı. Katilin ailesi ve şirket ortakları, sözde bir halk ozanını da yanlarına alarak, olayın bir “kaza” olduğunu anlatmaya çalıştılar.
Kendilerine bunun bir kaza olmadığı ve Hürcan’ın nasıl biri olduğu anlatılınca; Bekir Sağlamyürek sadece katil oğlunu şımarık yetiştirmediğini söyleyebildi; ancak ötesine geçemedi.
Görüşmedeki kalabalık heyet önünde söz verip; hiçbir şekilde çocuklarını savunmayacaklarını, adaleti sağlamak için destek vereceklerini söylediler. Mahkeme sürecine kadar mahcup görünmelerine rağmen; mahkeme süreci başladığında, aslan kesilip, oğullarını kurtarmak adına her türlü yolu denediler.
Maddi tekliflerde bulunarak süreci örtbas edip, oğullarının ceza almasını engellemeye çalıştılar.
Ancak bizler adaletin satın alınamayacağını ve hiçbir şekilde Hürcan’a değer biçilemeyeceğini, oğullarının ne ceza alacaksa alması gerektiğini ve mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi belirttik.
Dava süreci devam ederken "Tazminat hesabını yaptırdık, 800.000 TL tutuyor, para değer kaybediyor verelim ne yapacaklarsa yapsınlar" dediler.
Anlaşılmaz bir şekilde daha uzun sürmesi gereken yerel mahkeme süreci, karşı tarafın taleplerinin çoğunlukla kabul edilerek, bizlerin ve savcının taleplerinin ise reddedilerek 45 günde sonuçlandı.
Mahkeme süreci devam ederken katilin babası Bekir Sağlamyürek’in sarf ettiği cümleler:
Bu cümleler bu şahsın ne kadar vicdan yoksunu bir insan olduğunu ve oğlunu da şımarık ve sorumsuz olarak yetiştirdiğini ortaya koymaktadır.
Hürcan’ın hayalleri yarım kalmasın diye ailesi ve dostları tarafından kurulan Hürcan Bulur Geleceğe Umut Vakfı, onun inandığı değerleri yaşatmayı amaçlıyor. Bu vakıf, yalnızca bir hatırayı değil, bir umut hareketini temsil ediyor.
Vakfın Temel Hedefleri:
Hürcan’ın ışığı, şimdi bu vakıfla daha fazla hayatı aydınlatmaya devam edecek ve insanlık sevgisini gelecek kuşaklara taşıyacak. Onun yarım kalan düşleri, bu vakıf aracılığıyla birer birer gerçeğe dönüşecek.
26 yaşında, hayatının baharında, içinde iyilik ve umut taşıyan bir gencin, Hürcan Bulur’un yaşamı; şımarık ve sorumsuz yetişmiş Özer Sağlamyürek tarafından bir silah gibi kullanılan araçla, vicdansızca alınan bir kararla son buldu.
Biz, Hürcan’ın ailesi ve dostları olarak; bu mektubu yalnızca Hürcan için değil, adalet arayan, sevdiklerini kaybeden, sesi duyulmayan herkes için yazıyoruz. Çünkü bu dava sadece bizim değil; vicdan sahibi herkesin davasıdır.
Hürcan, doğuştan olgun, çevresine duyarlı, yetenekli ve sevgi dolu bir gençti. Sanatla ilgileniyor, çevre sorunları üzerine kafa yoruyor, toplumsal eşitsizliklere karşı dertleniyor, daha adil bir dünya hayal ediyordu. Hayatını insanlığa faydalı olmak üzere kurmuştu.
Ama bir gün, şehir içinde 50 km hız sınırı olan ve birçok yaya geçidinin olduğu bulvarda 140.96 kilometre hızla lüks bir aracın çarpmasıyla, hayalleriyle birlikte toprağa gömüldü.
Sürücü, Hürcan’ı gördü, araç uyarı verdi… ama frene basmadı ve bunu da hem savcılık ifadesinde hem de mahkeme ifadesinde itiraf etti.
Basit bir ihmal değil; bir tercihti bu: Durmamak, umursamamak, yaşamı hiçe saymak.
Ve sonra, bir başka yara daha açıldı: Adalet dediğimiz şey, hızlıca işledi. Ama eşit işlemedi.
Tanıklık ettiğimiz duruşmalarda, sesimiz susturuldu; taleplerimiz görmezden gelindi. Katil, iyi hal indirimiyle tahliye edildi.
Hürcan toprağın altında, katil sokakta.
Biz bu davayı sadece mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında da sürdürüyoruz.
Adaletin gücü, ancak vicdanla birleştiğinde anlam kazanır.
Biz ne intikam istiyoruz ne de bir bedel. Biz, sadece adalet istiyoruz.
Hürcan için… Onun gibi düşünceli, iyi kalpli, hayalleri olan nice genç için… Bir daha kimse aynı acıyı yaşamasın diye…
Bugün sizden de bir şey istiyoruz:
Sessiz kalmayın.
Bu cinayete, bu duyarsızlığa, bu adaletsizliğe ortak olmayın.
Bir ses olun; adaletin sesi olun.
Çünkü bir gün, bu mektup sizin çocuğunuzun, kardeşinizin, sevdiklerinizin adıyla da yazılabilir.
Saygılarımızla,
Hürcan Bulur Geleceğe Umut Vakfı
Sıradan bir genç olmaktan çok daha öte idi.
Adalet arayışının başlangıç noktası